fbpx
featured

Akademisyen Erdinç Gülbaş’ın az eğitimli veya şirketi sıfırdan kuranların iyi eğitimli çocuklarının şirketi batırdığı iddiasını üç iş insanına sorduk, hak veren cevaplar aldık

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Ali Kemal Erdem

Türkiye’de iş yaşamında sıfırdan başlayan ve kendi işini kurarak yükselen çok sayıda iş insanı var. Kimisinin yeterli bir eğitimi bile yok.

Zorlu ve uzun yıllara dayalı mücadeleleriyle işlerini belli bir seviyeye ulaştıran bu kişilerin yaşamdaki en büyük gayesi de “Ben çok çektim onlar çekmesin” diyerek çocuklarına en iyi imkanları sunmak oluyor.

Gerçekten de çocukları kendilerine göre daha iyi şartlarda yaşıyor, iyi okullarda veya yurtdışına okuyor ve günü geldiğinde işin başına geçiyor.

Ancak kimi zaman şirket bu el değişiminden sonra büyük hedefler koyan ve bu doğrultuda yatırımlar yapan genç patronun elinde teklemeye başlıyor. Eğitimli ve iyi şartlarda yetişmiş evlat, eğitimsiz ya da sermayesiz babasının kurduğu şirketi an geliyor batırıyor.

Buraya kadar anlatılanlar 1993’ten başlayarak uzun yıllar boyunca özel sektörde farklı firmalarda yönetici düzeyinde çalışan sonrasında danışmanlık hizmeti veren ve 2018’den itibaren de İstanbul Esenyurt Üniversitesi İşletme İngilizce Bölüm Başkanı olan Dr. Ört. Üyesi Erdinç Gülbaş’ın PD’ye anlatımlarının bir özeti.

Erdinç Gülbaş

İKİNCİ NESİLDE DURAKLAMA, ÜÇÜNCÜ NESİLDE ÇÖKÜŞ
İddiasının nedenlerine dair konuştuğumuz Gülbaş, “Maalesef 30 yılı aşan iş hayatımda çeşitli sektörlerde bunun pek çok örneğini gördüm” diye sözüne başladı ve “Çoğu zaman eğitimsiz, sermayesiz, sıfırdan başlayan birinci nesil iş adamlarımız şirketlerini hızla büyütüp, Türkiye ölçeğinde üst seviyelere taşırken, şirketlerin ikinci nesilde duraklama, üçüncü nesilde ise çöküş dönemine girdiğini gördüm. Hatta bazen duraklama ve çöküş ikinci nesilde gerçekleşti” iddiasında bulundu.

“İKİNCİ NESİL BİLMEDİĞİNİ BİLMİYOR”
Karşılaştığı örneklere dair firma ismi vermesinin uygun olmayacağını kaydeden Gülbaş, bu duraksama ve çöküşlerin nedenlerine dair iddialarını şöyle sıraladı:

“Birinci nesil en azından bizim ‘kara düzen’ dediğimiz, bilimsel yöntemlere ve sisteme dayanmayan, düzensiz, kaos ortamında kendine özgü kuralları olan bir yapıda çalışmış ve başarılı olmuş kişiler. İkinci nesil ise hem bu kara düzenden habersiz hem de eğitim aldığı yurtiçi ve yurt dışı pahalı okullarda verilen bilimsel yönetim sistemlerini ve ilkelerini tam olarak kavramadan, yorumlamadan ve ne şekilde uygulayacağını bilmeden, sadece diplomasını alıp işin başına geçiyor. Yine birinci nesil karar alırken en azından güvendiği bazı kurmayların düşüncelerini, öngörülerini dikkate alıyor. Oysa ikinci nesil bilmediğini bilmediği için birçok kararını kendi kendine alıyor. Yanlışları gördüğünde ise çok geç kalmış oluyor. Kurmay ekibi ise onu bu yanlışlardan döndürecek beceriye ya da cesarete sahip olmuyor.”

“TORPİL GEÇMEYİN SÖZÜ PRATİKTE HAYATA GEÇMİYOR”

Gülbaş, bazı patronların çocuklarını şirketlerinde alt seviyede işe başlatıp amirlerine “Ona sakın torpil geçmeyin” dediklerini ancak bunun pratikte işlemediğini belirterek, “O kişi ilk nesildeki iş insanları kadar zorluklarla karşılaşmıyor. Çocuklar her imkana sahip olduklarından hayatın gerçek zorluklarıyla yüzleşemiyorlar” dedi.

“BABAMI AŞACAĞIM DİYE HESAPSIZ RİSKLER ALABİLİYORLAR”

Gülbaş, ikinci neslin bazen de kendini gösterme, birinciyi aşma duygusuyla hesapsız riskler alabildiğini kaydederek, “Kurucu nesille aralarındaki vizyon ve hedef farklılıkları ve uzun vadeli sürdürülebilirliği düşünmeden sadece kısa vadeli kazançlara, başarılara odaklanmak, alınan risklerin başarısızlıkla sonuçlanmasına yol açabiliyor” diye konuştu.

DÜNYA VATANDAŞI OLUYORLAR AMA ÜLKEYİ TANIMIYORLAR

Gülbaş, varlıklı ailelerin çocuklarını çoğunlukla yurt dışındaki okullarda okuttuklarını ve genellikle de işletme eğitimi aldırdıklarını kaydederek, “Çocuklar iyi bir eğitim alıyor ve dünya vatandaşı oluyor ama bunlar ülke gerçeklerinden, kültüründen insanlarından uzaklaşıyorlar. Orada verilen eğitim Türkiye şartlarına uygun olmayabiliyor. Çocuklar orada gördüklerini Türkiye’deki aile şirketlerinde uygulamaya kalkıyorlar. Oysa her ülkenin kendine özgü ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel yapısı var” diyerek iddiasını sürdürdü.

“KURUMSALLAŞMAYI BAŞARANLAR İFLAS SORUNUNU AŞIYOR”

Gülbaş, buna karşın Türkiye’deki bazı köklü büyük gruplarda ikinci ya da üçüncü nesilde grubun iflası sorununun aşıldığının görüldüğünü, bunun bu grupların çok erkenden kurumsallaşmayı başarmış olmasına ve patron şirketi olmaktan çıkmış olmalarından kaynaklandığını söyledi.
Bu şirketlerin kurucu patronlarının kurumsallaşmayı kendi istekleri ile yerleştirdiğini belirten Gülbaş, “Bir şirket ya da şirketler grubu kurumsal olursa sahipleri değişse de yaşamaya devam eder. Ülkemizde bu konuda olumlu örnekler vardır. Yurt dışında oransal olarak sayıları çok daha fazladır. Şirketlerin borsada halka arz edilmesi, hesap verilebilirlik ve şeffaflık ilkeleri kurumsallaşmaya önemli katkılar sunacaktır. Bu şekilde şirket sahiplerinin karar alma sürecindeki ve yönetimdeki gücü belki azalır ama şirketlerin tüzel kişilikler olarak nesiller boyunca yaşamasının önü açılır” diyerek sözlerini tamamladı.

Abdullah Teber

DAMATLAR GELİNLER DE İŞİN İÇİNE GİRİNCE İYİCE KARIŞIYOR
Gülbaş’ın iddialarını iş yaşamının içerisinde yer almış isimlere de sorduk.

Plastik sektöründe sıfırdan başladığı işini 36 ülkeye ihracat yapan bir firmaya çeviren bir dönem Beylikdüzü Organize Sanayi Bölgesi Başkanlığı da yapan iş insanı Abdullah Teber, Gülbaş’ın iddiasına katıldığını söyleyerek sözüne başladı.

“Türkiye’nin şöyle bir şansızlığı var” diyerek sözüne başlayan Teber, 1960’lardan sonra iş insanı olan kişilerin neredeyse %60’nın ilkokul mezunu olduğunu geri kalanın ise eğitimli ancak parasız olarak yola başladığını belirterek, iddialarını şöyle sürdürdü:
“Okuldan mühendis olarak mezun oluyor ve iyi bir mühendis oluyor ama iyi bir iş insanı olmak farklı bir şey. Kısa sürede gözünü açıp bir şeyler yapıyor ama birçok şeyi de eksik bırakıyor en başta kurumsallaşmayı. Sonra 2’nci ve 3’üncü jenerasyon da gelince yine evlilikler yoluyla yabancılar yani damatlar, gelinler de işin içine girince işler iyice dallanıp budaklanıyor. Ciddi profesyonel yöneticiye ihtiyaç oluyor ancak onlar da haklı olarak iyi para istediğinden firmalar veremiyor. Bu süreçte yıllar içinde büyük emeklerle yükselen firmada hızlı bir şekilde iniş başlıyor.”

“ÇOCUKLARA ZAMANSIZ YETKİ VERDİĞİMDE ÇOK PARA KAYBETTİM”
Birinci nesilden sonra işi alan genç patronların kimi zaman şirketleri kendi kafalarına göre yönetmeye çalıştıklarını kaydeden Teber, sözlerini şöyle tamamladı:
“Şirketin nasıl o günlere geldiğinden habersiz ve tecrübelerini bilmiyorsa, mevcut parayı görüp nasıl değerlendirelim dediklerinde batırıyorlar. Bende zamansız yetki verdim çocuklara ciddi para kaybettim o süreçte. Ancak direndim, işin içinden çekilmedim, iyi yetiştirmeye çalıştım o sayede çocuklar şu an işleri iyi yürütüyorlar. Geçiş süreçlerinde kayba uğramayan şirket sayısı yüzde 10 bile değil. Erdinç Bey çok doğru söylüyor. Katılıyorum kendisine bu konuda iki saat seminer bile verebilirim.”

“YÜZDE 70’İ İŞİ GÖTÜREMİYOR”

ÖRSAD (Örme Sanayicileri Derneği) Başkanı Fikri Kurt da kendi emeğiyle yükselen bir iş insanı. Uzun yıllar Almanya’da işçi olarak çalıştıktan sonra oradaki birikimleriyle Türkiye’ye gelerek iplik üretim işine girerek sektöründe bilinen isimler arasına girdi.

Fikri Kurt

Gülbaş’ın iddiasını hatırlattığımız Kurt, “Bunlar yabana atılacak sözler değil. Bir kısım ailelerin çocukları işi yürütecek kabiliyette. Ancak yüzde 70’i babalarının amcalarının kurduğu işi götüremiyor. Çünkü ya işi benimsemiş ya işin mutfağında pişmemiş. Biz yokluktan gelerek çabaladık. Onlar varlık içinde büyüdüklerinden kendilerini farklı görüyorlar. Teknolojiye çok alışıklar. Teknolojiyi bazı yerlerde kullanabilirsin ama her yerde de işe yaramaz. Büyükler göç edince şirketler birkaç sene sonra gidiyor. Hepsi öyle olmasa bile bu sorun var” iddiasında bulundu.

“KISA SÜREDE NASIL BÜYÜYEBİLİRİM HEVESİNDELER”
Kurt, gençlerin kısa zamanda “Nasıl büyüyebilirim ve zengin olabilirim” hevesinde olduklarını öne sürerek, “Dönemsel olarak fırsatlar doğsa bile hemen zengin olamayabilirsin. Zaman zaman rutinde durmak lazım. Birinci nesil yokluktan gelip zenginliği ulaşıyor. Yeni jenerasyon hazırın üzerinde hareket planlamasını doğru yapmamışsa o da yıkılmaya mahkûm olacak. Kısa zamanda para kazanma hevesine kapılmaması lazım. Sürdürebilir devamlılık önemli. Bu kavram yeni yeni benimsiyor” şeklinde konuştu.

“ZATEN OKUMUŞ, BECERİR DENİLEREK GEREĞİNDEN HIZLI YETKİLENDİRİYORLAR”
Aynı soruyu bu sefer genç nesilden bir iş insanına sorduk. Emre Maraşlı, babasının yine büyük emeklerle kurduğu Erguvan İnşaat Şirketi’nin günümüzdeki yöneticilerinden. Maraşlı belli noktalarda Gülbaş’ın iddialarına katılıyor ancak bir noktada farklı düşünüyor.

Emre Maraşlı

Maraşlı, ikinci kuşak patronların genellikle eğitimli olsalar bile, sektör veya iş yönetimi konusunda yeterli deneyime sahip olmayabildiklerini kaydederek, “Bu çocukları ‘zaten okumuş, becerir’ diye düşünerek gereğinden hızlı yetkilendiriyorlar. Bu durum, etkili stratejiler oluşturmak ve kararlar almak konusunda sorunlara yol açabilir” diye konuştu.

EĞİTİM VE ZEKANIN İŞ HAYATINA KRİTİK BİR KATKISI YOK
Eğitim ve zeka kavramlarının Türkiye’de fazla abartıldığını ileri süren Maraşlı, “İkisinin de insanın iş hayatına kritik bir katkısı yok bence, öncelikli olarak insanların başarısını getiren şey çalışkanlığı ve tutarlılığı oluyor. İnanın en düşük zekalar veya en cahil insanlar bile çalışkanlıkları sayesinde imparatorluklar kurabilirler” şeklinde konuştu.

“İŞİ BATIRDI DENİLEN YENİ NESİLLER İŞİ NAMUSUYLA YAPMAYA ÇALIŞIYOR OLABİLİR”
Maraşlı, bu konuya dair iddiası hem ilginç hem de düşündürücü.

Türkiye’de sağlıklı bir rekabet ortamı bulunmadığına dikkat çeken Maraşlı, şu iddiayla sözünü bitirdi:
“Bugün ‘çok zenginlik’ dediğimiz servetlerin çoğunun arkasında; etik olmayan ilişkiler(rüşvet vs..) veya etik olmayan işler(vergi kaçırma vs..) bulunuyor. Aile büyükleri bu etik olmayan işleri çocuklarına aktarırken utanıyorlar. “Oğlum düşük göster vergi vermeyelim, Oğlum sahte fatura bulalım bir yerden, Oğlum satın almaya tatil hediye edelim de fiyatımızı artırsın, Oğlum rüşvet verelim de bu işi bize versinler” diyen bir babanın olacağını pek düşünmüyorum. Yani bu ‘Firmayı batırdı’ denen yeni nesiller namusuyla iş yapmaya çalışıyor olabilir.”

patronlardunyasi.com

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Akademisyen Erdinç Gülbaş’ın az eğitimli veya şirketi sıfırdan kuranların iyi eğitimli çocuklarının şirketi batırdığı iddiasını üç iş insanına sorduk, hak veren cevaplar aldık
Giriş Yap

Beyaz Yakarış ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!