Sabancı Holding Üst Yöneticisi (CEO) Cenk Alper, Sabancı Topluluğu’nun, sürdürülebilirlikle doğrudan ilişkili ürün ve hizmet sayılarını yüzde 23 artırdıklarını, her yıl toplam AR-GE bütçelerinin en az yüzde 50’sini Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na hizmet eden alanlara aktardıklarını bildirdi.
Sabancı Holding’den yapılan açıklamaya göre, sürdürülebilir kalkınma konusunda dünyanın önde gelen iş dünyası platformlarından olan Dünya Sürdürülebilir Kalkınma İş Konseyi’nin (WBCSD) yıllık toplantısı ABD’nin New York kentinde gerçekleşti.
Açıklamada WBCSD’deki konuşmasına yer verilen Alper, Sabancı Topluluğu’nun, tüm enerjisi ve kaynaklarıyla sürdürülebilirlik konusunda her zaman ön saflarda yer aldığını belirtti.
“Yatırım kararlarımızda sürdürülebilirliği her zaman işin merkezine koyuyoruz”
Alper, krizlerin yönetilebileceğini, ancak iklim değişikliği gibi acil durumların, tüm kaynakları ve enerjiyi tek bir yere odaklamayı gerektirdiğini aktararak, “Sabancı olarak, Topluluğumuza bu konuda değer kattığımız, üç ana süreç var. İlk olarak, topluluk şirketlerimizin performans yönetimini çevresel, sosyal ve yönetişim (ÇSY) parametreleriyle birlikte gerçekleştiriyoruz. İkinci olarak, yatırım kararlarımızda sürdürülebilirliği her zaman işin merkezine koyuyoruz. ve son olarak, sürdürülebilirlik hedeflerimizi destekleyen bir ekosistem inşa etmeyi amaçlıyoruz.” ifadelerini kullandı.
Organizasyon kapsamında düzenlenen “Fiziksel Riskler Ortada: Bir Sistem Değişikliği – Nasıl Bir Çözüm?” başlıklı oturumda, dünyada her geçen gün daha şiddetli şekilde hissedilen iklim olaylarının, küresel ölçekte tüm sektörleri tehdit ettiğinin altını çizen Alper, paydaşlar arası iş ve güç birliğinin hiç olmadığı kadar önemli olduğu bir dönemden geçtiklerini kaydetti.
Alper, bir yandan rekor hava sıcaklıklarını yaşarken bir yandan da dünyanın birçok yerinde hiç karşılaşmadıkları doğa olaylarıyla mücadele ettiklerini aktararak, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Artık belirsizlik tüm iş süreçlerimizin bir parçası. Bu belirsizlik karşısında, hızlı olmak, adapte olabilmek, esneklik kazanmak, tüm organizasyonlar için hiç olmadığı kadar önemli. Mesela bir lastik şirketini düşünün. Bu lastik şirketinin yaşadığı sorunlar yüzünden, bir uçak kalkışını gerçekleştiremezse, yolculuğun tüm maliyetini bu lastik şirketi ödemek zorunda kalır. Somut örnek vereyim. Biz, bundan birkaç yıl önce, Tayland’da çok büyük bir sel felaketi yaşadık. ve ne yazık ki bir yıl boyunca lastik üreticilerine malzeme tedarik edemedik. Çünkü tesisimiz iki metre sular altında kalmıştı. Peki ne yaptık? ABD’den Tayland’a bir tedarik zinciri köprüsü kurduk. Bir yıl boyunca, Tayland’a malzeme tedarikini bu şekilde yönettik. Böylece malzeme tedarik ettiğimiz tüm lastik şirketleri, uçakların kalkışını sağlayabildi. Bu süreçte milyarlarca dolarlık maliyeti önlemiş olduk.”
“Risklerle mücadelenin en iyi yolu, çok daha yeşil olma”
Sürdürülebilirliğe sadece bir risk yönetimi olarak bakmanın, bu yolda yapılacak en büyük yanlışlardan biri olduğunu ifade eden Alper, “Aslında iklim konusunda ortaya çıkan risklerle mücadelenin en iyi yolu, çok daha yeşil olmak. İş modellerimizi ve süreçlerimizi yeşil ekonomi odağında dönüştürmek. Döngüsel ekonomiyi, tüm inovasyon süreçlerimizin merkezine yerleştirmek. Sabancı Topluluğu olarak bugün bu yaklaşımla yola devam ediyoruz.” açıklamasını yaptı.
Alper, topluğun bünyesindeki 18 şirkette, yaklaşık 1000 farklı sürdürülebilirlik verisini takip etiklerine dikkati çekerek, şunları kaydetti:
“Bu yıl, sürdürülebilirlikle doğrudan ilişkili ürün ve hizmet sayımızı yüzde 23 artırdık. Her yıl toplam AR-GE bütçemizin en az yüzde 50’si Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na hizmet eden alanlara aktarıyoruz. Geçtiğimiz yıllarda şirketlerimiz sürdürülebilir enerji çözümleri, sürdürülebilir materyaller, e-mobilite, sürdürülebilir finansal hizmetler gibi alanlarda çalışmalarını yoğunlaştırdı ve bu alanlarda yeni iş sahaları yarattı. Tüm bunları sadece iklim ya da sürdürülebilirlikle ilgili riskleri bertaraf etmek için yapmıyoruz. ya da sürdürülebilirliğe sadece bir raporlama standardı olarak bakmıyoruz. Sürdürülebilirlik, dijitalleşmeyle birlikte dünyada doğan yeni ekonominin iki ana unsuru. Dolayısıyla, biz bu alanlarda gerçekleştirdiğimiz çalışmalarla, bu ekonominin müşterisi değil, oyun kurucusu olma kararlılığımızı ortaya koyuyoruz.”
Dört duvar arasına sıkışan, bilgisayarla yaşayan, e-postalar ile boğuşan beyaz yakalıların dünyası.